Her Samuray Ne Zaman Bırakması Gerektiğini Bilir


Kılıcını asla kınına sokmadan savaşıyor adam!

Öyle çok kan dökmüş, öyle çok can almıştı ki ruhunda, vücudundaki her iz başka bir savaştan kalmaydı. Kimseyi duymadan, sesinin en yüksek çıktığı perdeden atıyordu hep naralarını. Sanki kendi sesini kendisi bile duyamıyor gibiydi. Kulakları sağır, gözleri hedefe kitlenmiş bir kördü adeta. Ağzından çıkan her nefes bir alev gibi püskürüyordu karşısındaki herkese. 

Belki savaşın ortasında bir kaç tanıdık ses de  duyuyor ama hiç birini anlayamıyordu. Bir sağa bir sola savurduğu kılıcı kan içinde ve uğruna savaştığı ne varsa onları da kesip biçmeye devam ediyordu. Gözlerini sımsıkı kapatmış, yorulduğuna aldırmadan, ne yöne olduğuna bakmadan koşmaya devam ediyordu.

Bir an takılıp düşünce fark etti ki nefesi artık bir kılıç darbesine bile yetecek kadar değildi. Kılıcını bu kez kaldırıp kendi vücuduna kocaman bir darbe vurdu. Vurduğu kılıç darbesi ile olduğu yere yığıldı kaldı savaşçı. Bitsin istedi artık bu  savaş. Dursun artık düşmanları. Her şeyi kim başlattıysa ona da varacak kadar gücü kalmadığını çoktan anlamıştı. 

Öylece düştüğü yerde hareketsiz ölümü beklemeye başladı. Her yer kapkaranlıktı ve bir hortum onu çoktan ortasına almış döndürüp duruyordu. Ne kadar konuşmak istese de kelimeler ağzından çıkmıyor, çıksa bile sesi uğultu gibiydi. Kendisi bile söylediği sözlerin artık ne anlama geldiğini bilmiyordu. Kendinden çoktan geçmişti ve savrulduğu rüzgarın etrafında düşmanlarından bir tek darbe ya da ses kalmamıştı sanki. Peki ne kadar zamandır böyle dönüp duruyordu ve kaç zamandır teslim olmuş, vazgeçmiş derin bir ölüm uykusundaydı? Yeniden tanıdık bir kaç ses ve kelime duymaya başladığında yerinden hafifçe doğrulmaya çalıştı. Omuzları savaşmaktan ve savurduğu kılıç darbelerinden öyle yorgundu ki sadece bir kez bunu denedi ve canı yandığı için yine vazgeçti. Zaten hala hortumun içinde dönüp duruyor, yok olmak için bekliyordu. Kendini o boşluğa çoktan teslim etmişti. Kılıcıyla kestiği yarası çok acıyordu. Bu yüzden de kıpırdayamadığına ve oracıkta ölmesi gerektiğine karar vermişti. Savaşçı savaşını kazanamamış ve ölmesi gereken bir samuraydı. 

O hortumun ortasında savrulmaya devam ederken her yer geceydi, soğuktu, yapayalnız olduğunu düşünüyordu. Yavaş yavaş araladığı  gözleriyle tanımaya çalıştığı bir sima belirdi karşısında. Ona yaklaştıkça son bir kez gücünü toplayıp başından geçen ne varsa anlatmak istiyordu. Belki kılıcını ona verip, kendisinin yerine onu savaşmaya ikna edebilirdi. Kendisi çoktan ölmüştü fakat bir savaş vardı ortada. Şimdilik belki herkes yeni savaş planları için sessizdi ama nasılsa bir süre sonra yeniden meydan yeri kılıç sesleri ile dolacaktı. Öyle olmalıydı. Savaşçının hayatı boyunca bu hep böyleydi çünkü. İnsanlar savaşmalıydı inandığı ne varsa uğruna savaşmalı, sevdikleri için savaşmalı, kendileri için savaşmalıydı. 

O uğultu gibi çıkan sesi şimdi küçük bir çocuk misali hiç susmadan anlatıyordu olup biten ne varsa. Kılıcı çoktan karşısındakinin elindeydi. Ağlamıyordu ama sesi zayıf ve gözleri pusluydu. Ne kılıcının yarası ne de savaşın yorgunluğu yoktu üstünde. Ortalık bu kez gözlerini alacak kadar aydınlıktı. Etraflarında tek bir düşmanı da yoktu üstelik. Bu kez daha çok korktu savaşçı bu sakinlikten, kesin başka bir savaş ortasındayım da birazdan her yer kararacak diye susup sağını solunu kontrol etmeye başladı. Evet! ortalıkta bir savaş yoktu. Onun düşündüğü gibi olsaydı eğer, birileri de onun için savaşmaz mıydı? Peki onu seven birileri neden onun uğruna bir savaş başlatmamıştı. Neden savaşçının yanında değillerdi? Bir yerlerde bir savaşta onun için olmalıydı oysa. Bu hayatı boyunca bilerek yaptığı şey değil miydi?

Savaşçı artık konuşmuyordu. Bu yabancı da zaten onun için savaşmayacaktı. Kim olduğundan bile emin değildi. Belki de zaten düşmanlarından biriydi bu hortumda dönüp durmasından sıkılmış ve onu kendi elleri ile öldürmek için gelmişti. Sesin sahibi gülümsüyor, savaşçının saçlarını koşuyor, anlayamadığı fakat onu ürkütmeyen, garip bir mutluluk veren sesinin tonu ile hiç duymadığı sözler sarf ediyordu.  Zaten kılıcı da artık ondaydı. Bu nedenini bilmediği şekilde hoşuna gitmeye başlamıştı. Hala hortumun içinde dönüp duruyordu. Sustu ve yeniden karanlık olana kadar onu dinlemeye devam etti . Eğer bu ses onun düşmanıysa kimsenin onun için savaşmadığını düşünmek vücudundaki yaradan daha ağır gelmişti. Onun için geldiyse bu ilk defa uğruna teslim olmaya değer bir savaştı. Daha zamanı vardı. 

Yeniden ayağa kalkarsa yine savaşabilir mi ya da bunu tekrar yapmak istiyor mu hiç düşünmeden çoktan sesin içinde kaybolup gitmişti. 







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kral Konuştu

Şahsiyetinizi Nasıl Alırsınız?

Pamuk Prens ve Prensesler

Kim Daha İyi Aldattı ? Who Cheated Better?

Ağlamıyorum Gözüme Geçmişim Kaçtı

Bu Akşam Saygılar Benden

Merhaba.

Kokumdaki Karışık Ruhlar

Egolomania